26 Aralık 2012 Çarşamba

Gülüm..!


GÜLÜM..!

yazar:_önemiyok
(sevde)

Elime mürekkep bulaştı be gülüm..!

Kalem ağladı benim yerime de. Kapkara akıttı gözyaşlarını kâğıdıma.

Beynimin arka tarafında bir yer sus dedi diye susuyorum günlerdir.
Olmuyor…
Bilirim olmayacak…

İster bir titreyiş de sen buna ister başa dönüş…
Ben sadece üşüyorum.

Kalemim ağlıyor hala. Parmaklarımda mürekkep lekeleri…
Yıkasan da geçmez onlar bilir misin?
Kir değildir onlar.
Bir hayatın kadere boyun eğişidir.
Diyemediklerini dile getiriş şeklidir.
Bir boynu büküğün hayata küsüşüdür.

Her kalem ağlamaz be gülüm..!
Bizimkine bakma sen. Sahibi gibi o da sulu göz çıktı.

Gözyaşlarıma kan bulaştı, yanaklarımda iki siyah çizgi var artık.
Elimize bulaşan kara mürekkepten bir nokta da yüreğimize düştü be gülüm..!
Bilmezler yara sanırlar.
Bilmezler, konuşup dururlar.

Sus diyemezsin onlara. Onlar susmanın değerini bilmezler.
Kalemime küfredenler nerden bilsinler be gülüm..?

Kalemim benimle ağlar, benimle yaşar, benimle ölür…

Elime mürekkep bulaştı be gülüm..!
                                            
                                             Ölürüm…

Kaptanın Seyir Defteri

Kaptanın seyir defteri 
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=473587502655236&set=a.458657697481550.125891.457363914277595&type=3&src=http%3A%2F%2Fsphotos-b.ak.fbcdn.net%2Fhphotos-ak-prn1%2F527209_473587502655236_1304591766_n.jpg&size=512%2C384

Kaptanın seyir defteri , 

1.Gün :
Sersemlemis güneşin rastgele yeryüzüne saldığı yavru ışınlardan kaçmak için gövdesi 15 kişilik grubumuzun toplam hacmine eşit büyüklükteki ağacın en az gövdesi kadar büyúk ve sıcaktan kıpkırmızı kesilmiş yapraklarının altına sığınıyoruz , tur rehberimiz günün bu saatinde bu gezegenin ozon tabakasinin delindigini ve zararlı isinlarin yeryüzünü delip gectigini söyl
erken ...
Ne demeye sevdiğim insanın sözlerine kapılıp buraya geldiğimi merak ediyorum ... Tur rehberi bu kavuran sıcağın altında yüzünde ki damla damla terleri etrafa ve bilhassa daha ii duyabilmek icin en öne geçmiş yaşlari bi hayli geçkin çinli çiftin yüzüne saçarak konuşmasını sürdürüyor ;
' bu altında durduğumuz ağaç bu gezegene adapte olup varlığını koruyabilen nadir bir türdür. Yaprakları bir ozontabakasi gibi işlev..


Görür ve bu ultra viyole ışınları yapraklarının altına geçirmez ...' Kalabalığın onu şevkle dinlediğini sanan rehber konuşmasına heyecanla devam ediyor 'uzmanlar bunun odunsu boruların topraktaki keratini sentezleyip yaprağa besin olarak vermesinden kaynaklandığını söylüyor' grupta onu dinleyen yalnızca çinli çift var gibi görünüyor ama adam bunu bir türlü anlamak istemiyor . Boğazını kaplayip onu bogacakmis gibi Görünen terlere rağmen devam ettiriyor konuşmasını ... O bir sürü ıvır zivirdan daha bahsederken ben sevdiğimin etrafta dolaşan kara bakışlarında sabitliyorum bakışlarımı , sonunda gözleri benimkileri bulduğunda ses tellerimi işe davet ediyorum , dudagimi büzüp ' dünya da buz gibi kış dururken bu cehennemde ne işimiz var ?' Diye suruyorum , gülümseyerek bütün dengemi alt üst ediyor 'sonunda milletin Dır dırındn kurtulduk işte fena mı ' dediğinde kelimeleri yakalamakta güçlük cekiyorum , zorla gulumseyip dudaklarımin arasından anlamli bir kaç ses çıkarmayı basariyorum 'haklisin'

Yazar:alice 


KARA GÖZLÜM



KARA GÖZLÜM

YAZAR:_önemiyok
(sevde aydın)


Ahh...

Kara gözlüm beni niye terk ettin?
Sevdiğim mi yetmedi yoksa söylemedin
Bir kerecik olsun asma ne olur o gül yüzünü.
Sitem etme, söyletme…
Kaç gece ağladım sesimi duy diye.
Gözlerimden akan yaşlar sen silesin diye..
Bu yürek dayanır mı sandın bu kadar acıya?
Ne olur elleme, şu yalan gönlüme..
Ne olur gülme, şu garip halime..
Yoksa buradan yalan bir diyarda
Sevdiğin var da beni oyalarsın
Kurbanın olam dökülmesin dudaklarından
Ne olur söyleme, sakın söyleme..
Ne olur söyleme, beni öldürme…

Yattığım yerden gözlerimi açtım sonunda. Şarkıyı artık kim dinliyorsa bu beşinci olacaktı.
Kızgın mıydım? Hayır, yalnızca şarkının o aşırı hüzün dolu havası yüreğimi burkmuştu.

Doğrulup tepeden aşağıyı dikkatle süzdüm.
Sağ çaprazımda siyah eşarplı buğday benizli bir kız oturuyordu.
Kollarını bacaklarına dolamış kararmaya meyletmiş gökyüzüne bakıyordu.

Etrafta kimsecikler yok sayılırdı. Altımızda uzanan çimler bile o parlak renklerini yitirmiş gibiydiler.

Bu saatte Alaeddin’de hangi kız böyle otururdu ki?

Biraz ötede karmaşasının sesi kulaklarımı zedeleyen trafik bile bugün susmuş gibiydi.
İnsanların nereye kaybolduğunu düşünürken camilerin minarelerinden gelen ezanın okunacağını işaret eden o cızırtılı ses duyuldu.
Doğru ya…
Bu gün ilk orucumuzu açacaktık.

Ezan okunmaya başlamadan kızın dinlediği ve bana da dinlettiği şarkı da sustu.
İşte o an anladım kızın buna aşina olduğunu.
Oturuşunu düzeltip ezanın okunmasını bekledi.
Ben de bekledim.

Hacıveyiszade’nin müezzini insanı kendinden geçiren makamlı sesiyle insanları namaza ve iftara davet etti.
Perşembe akşamının hatırına bir başkaydı bu kez ezan…
Konya semaları Ramazanın ilk gününü böyle karşılıyordu işte…

Siyah eşarplı kız çantasından çıkardığı suyla orucunu açarken kendimi unuttuğumu fark ettim.
Yanı başımda duran azığımı önüme aldığımda onun aksine orucumu hurma ile açtım.
Ben önümdeki ekmek arasından lokma lokma mideme gönderirken
Büyük bir merakla izlediğim kız muhtemelen Kültür parkın yanındaki köfteciden aldığı köfte ekmeğini iştahla yiyordu.
Buna rağmen yemek faslı benden sonra bitti.

Susmuş şehir yavaş yavaş yeniden uyanırken orada çakılıp kalmış kızı izliyordum.
Neden sonra altındaki sergiyi düzeltip ayağa kalktı.

Gözlerini en sonunda başıyla beraber kaldırdığında bir anlığına birbirine değdi gözlerimiz.
Aynı anda yere inerken bakışları ben de ayaklandım.

Anlamıştım namaz kılacağını. Yan bir bakış atıp kıblenin ne taraf olduğunu öğrenmeye çalıştım.
Abdestli olduğuma da bir yandan şükrediyordum tabi ki..

Benden tarafa dönmüştü.
Tekbir getirip namaza durdum.
Yanlış yaptığım için kendimden utansam da bu hayatım boyunca en hızlı kıldığım akşam namazı olmuştu.

Selam verir vermez arkama dönmeme rağmen onu göremedim.
Bir hayal gibi kaybolmuştu.
Ayağa kalkıp saatlerce oturduğu ağacın altına gittim.
Çimler dimdik duruyordu beni yalanlarcasına..

Elim kısa saçlarıma oradan da enseme gitti.
Bir rüya görmüştüm besbelli…
Ya da beynimin kurguladığı güzel bir hayaldi hepsi.

Siyah eşarplı güzel kızın gerçek olmasını dilesem de değildi işte..

Karanlık ağaçların arasından tepeden aşağı bir seyir tutturdum.
Şehir bağırıyordu gitme vakti diye…
Geriye dönüş vaktiydi.



not: Hacı Veyiszade camisi Konya'da çok bilinen merkezde büyük bir camidir.

25 Aralık 2012 Salı

^^ MERHABA ^^

Facebook'ta başlattığımız yayın hayatımız bize yetmedi ve daha fazla internet kullanıcısının ulaşacağı kendimize ait bir blog yapmak istedik.

Bizi; http://www.facebook.com/ucukkacikhikayeler  adresinden de takip edebilirsiniz.

Yazdığımız ufak ya da oldukça ufak olmayan hikayeleri biz dizi gibi bölüm halinde burada yayınlayacağız :)