24 Ocak 2013 Perşembe

Kaptanın Seyir Defteri, Bölüm:3

Kaptanın Seyir defteri 

1.Gün 

-part:3-

Burda bir mola verip manzara eşliğinde piknik yapmaya kararveriyoruz, bana kalsa hemen geri dönelim derim ama hiçbir şeyin bana kaldığı yok... 15 kişi yere yaydığımız sofra bezlerinin üzerine oturup eski usul bir piknik yapıyoruz...

Benim dışımda hiçbirinin aç olmadığını biliyorum çünkü hiçbirinin midesi yok, insanoğlu midesini kaybedeli çok oluyor heralde, çok sorun çıkardığı için ilaçlar yardımıyla asırlar öncesinde yeni jenerasyonların mideleri yok edilmiş, yalnızca zevk için yemek yiyorlar. Vücutlarını ayakta tutan şey besin değil midelerinin yerinde duran havayı enerjiye çevirme yeteneğine sahip bir araç. Benimse farklı olarak bir midem var, ne yapılırsa yapılsın midesi yok edilemeyen bir insan ırkından geliyorum...

Sevdiğim elleriyle yediriyor beni "Miden acıkmıştır." diye eklemeyi de ihmal etmiyor. Evet midem kesinlikle acıkmış durumda. Ayrıca tedirginlikten de düğüm düğüm vaziyeti... Sonunda piknik olayı bittiğinde yaklaşık bir saattir burada oyalandığımızı fark ediyorum. Gidiş yolunda en arkada yürüyen biz dönüşte en önde rehberin hemen yanında ilerliyoruz. Bir aksilik olmadan bu günübirlik tura son vermek istiyorum.

Oto-gemiye yaklaştığımızda ya da ben yaklaştığımızı düşünmeye başladığımda yeri göğü inleten bir sarsılma başlıyor. Birden çalıların arasından fırlayan kocaman bir yaratık çığlıklar eşliğinde tur rehberini boynuzları arasına alıp deli gibi uzaklaşmaya başlıyor. Tur rehberinin yanında duran bense sevdiğimin beni geri çekmesiyle son anda kurtuluyorum hayvanın gazabından.

Rehberin gitmesiyle tüyleri yolunmuş tavuk gibi dımdızlak ortada kalan turistler bir süre sonra bağrışıp ağlaşmaya başlıyor...

Rehberin bir anda oluşan boşluğunu kavramakta biraz gecikiyorum, sevdiğimin kara gözlerine endişeyle bakıyorum ve dudaklarımın arasından bir fısıltı gibi "tur kataloğunda bunun olduğunu hiç hatırlamıyorum." sözleri dökülüyor.

8 Ocak 2013 Salı

Kaptanın seyir defteri ,

Kaptanın seyir defteri , 

1.Gün : part-2-

yazar:alice

http://www.facebook.com/photo.php?fbid=476170599063593&set=a.458657697481550.125891.457363914277595&type=3&theater

Tur rehberi bay bol terli saatine bakıp yaklaşık on dakika sonra ozon tabakasını oluşturan gazların yeniden tepkimeye girip uB ışınlarını uzayda bırakacağını gülerek anlattıktan sonra, eve gitmek için yalnızca iki saatimiz kaldığını yoksa gezegendeki sistematik çalışan magma hareketleri sebebiyle ortaya çıkan sülfür gazından zehirlenip öleceğimizi komik bir şeymiş gibi ekliyor ve ben bu söylediklerinin acaba neden tur kataloğunda yazmadığını düşünüyorum... İçimden umarım bir terslik çıkmaz diye durmadan Allah'a dua etmeye başlıyorum... Her zaman pimpirikli biri olmuşumdur. Sevdiğimin elini elimde hissedince hepsi siliniveriyor zihnimden

Biraz rahatla ölecek değiliz." ona bakıp zorla gülümsüyorum umarım dediği gibi olur.

On dakika sonra ağacın yaprakları altından en son biz çıkıyoruz, ne olur ne olmaz belki ışınlar hâlâ atmosferde kol geziyordur... Havada ki sıcak biraz olsun erimiş gibi... Rehber sanki hiç çıkmayacakmışız gibi bizi ormanın derinliklerine götürmeye kaldığı yerden devam ediyor. İçimde dolanan başka bir gezegende olmanın verdiği endişe sürekli kalbimi tırtıklıyor.

Ağacın birinin dalından üstüme atlayan maymunumsu bir hayvanla beraber çığlığı basıyorum. Herkes bir anda başıma toplanıyor. Rehber gülerek maymuna benzeyen hayvanı okşayıp "zararı yoktur" diye söylerken hayvan üç tane yemyeşil kocaman açılmış gözüyle bana bakıyor. Yaratık zıplayıp dalların arasında kaybolurken yolumuza devam ediyoruz...

Gördüğüm hayvanın etkisini üzerimden atamamış bir vaziyette ağaçları ve çalıları her an üstüme bir şey atlayabilirmiş gibi temkinle süzerek ve sevdiğimin eline sıkıca sarılarak yeşil çorbanın içinde ağır aksak adımlarla yürüyorum... Hayvanın parlayan üç kocaman gözü hayallerimden silinmiyor ne yazık ki. Kâbuslarımdan fırlamış gibi.

Yol önümüzde uzayıp giderken içim yine tedirgin. Hiç bilmediğim yaratıklarla dolu hiç bilmediğim bu topraklarda kendimi fazlasıyla korumasız ve yabancı hissediyorum.

Sonunda yol bitiyor ve bizi nefeslerimizi kesecek kadar mükemmel bir manzara karşılıyor. Amazon nehrinin iki katı büyüklüğündeki bir kopyasını yapıp bu gezegene koymuşlar sanki. Tur rehberi anlatmaya baştan başlıyor

"Burası yeni oluşumlu bir gezegen olduğu için pek çok özelliğinin oturması milyarlarca yıl sürecek falan filan falan filan..."

Gözlerimi bu manzaradan alıp yanı başıma bakınca onun kara gözlerinin bu manzaradan daha güzel ve kesinlikle daha tanıdık olduğuna karar veriyorum....